Ya kebikeç! Hıfz el varak ila kıyamet.

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Bir Kadın Düşmanı

        Bir Reşat Nuri Güntekin romanı. Romanın sonuna kadar karışık duygular yaşatıp kitabın sonunda duvara toslamamıza sebep olmuş bir roman. Kısaca konusu şımarık İstanbullu bir kızın bir adamı kendine aşık edip sonrasında yüzüstü bırakma planları. 
        Sara güzel, kültürlü ve bir o kadar da kurnaz bir kızdır. Paşa babası onu Erzurum'a davet ettiği zaman büyük bir kurnazlıkla aile doktorunu tavlar ve Erzurum'a gitmesinin sağlığını bozacağını bütün ailesine inandırır. Çünkü dayısının kızı Vesime'nin düğününe gitmek istemektedir. Vapur ile yoldayken denizde bir adamın imdat ederek boğulduğunu görür. Bütün yolcular kaptana durmasını söylese de kaptan adama yardım etmek için durmaz. Bir hışımla kaptanın yanına çıkan Sara sonradan o adamın kamp yapan sporculardan biri olduğunu onun her zaman bu şakaları yaptığını öğrenir. Kasabaya vardığında müthiş bir ilgiyle karşılaşan Sara Vesime'nin müstakbel eşinin de ilgisini çeker. Sırf kuzeninin mutluluğunu bozmamak için müstakbel damat Remzi'yi uyarmak zorunda kalır. Bir gün Vesime uğruna bir davet düzenlenir. Bu davete kamp yapan sporcular da davetlidir. O sporcular arasında geçen gün denizde boğulma taklidi yapan Ziya Bey'de vardır. Bey demeye gelmez bu kişinin lakabı Homongolos'tur.  Ertesi gün tekrar davete gelmesi için Homongolos ikna edilir. Biraz Homongolos'tan bahsedersek kısa boylu, ence geniş, yüzü tüm ırkların karışımı olarak ifade edilmiş, küstah, ukala ve tam anlamıyla kadın bir düşmanıdır. Sohbetlerinde kadınları en basit konularda bile yerden yere vuran Ziya yani Homongolos'tan intikam almak için yemin eder Sara. Onu kendine aşık edip ardından yüzüstü bırakacaktır. Tam Sara artık kendine aşık ettiğinden emin olup artık bir teklif beklerken Ziya Bey'in bir motor kazasında öldüğü haberi gelir. Sara mezarı başına çiçek bırakırken bile pişman değildir. Daha sonradan Homongolos hakkındaki her şey ölen arkadaşı Necdet'e ayzdığı mektuplardan öğrenilir. Savaş zamanı ailesi onu güvenliği için bir yatılı okula terk etmiştir. Orada ona bin bir işkence edilmiş kalbi kurutulmuş hırçın ve kavgacı bir insana dönüşmüştür. Necdet'te orada aynı durumdayken Ziya onu o durumdan çekip çıkarmış ve tek arkadaşı olmuştur. Mektubunda önceleri Sara'ya karşı bir şey hissetmediği ancak zamanla ona aşık olduğunu itiraf etmiş. Sonradan kendine bir oyun oynandığını fark edince ölen arkadaşı Necdet'e yedi sekiz saat içinde yanına geleceğini söyler. Bu süre içinde aşkı için gururunu ayaklar altına almaktansa motorunu uçurumdan aşağı sürerek ölmeyi tercih eder.

        Evet kitap özeti böyleydi. Romanda karakterlerin psikolojileri gerçekten çok iyi işlenmiş. Onların hissettiği duyguları bizde rahatça hissedebiliyoruz.
Kitabın sonuna kadar Homongolos'tan bu iğrenç tavırları için nefret etsek ve Sara'yı haklı bulsak bile kitap sonunda öyle bir rüzgar esiyor ki kendimizi bir an da Ziya Bey için üzülür ve Sara'ya kızar halde buluyoruz. Homongolos'un bu kabalığının sebebini ailesiz olmasına ve eziyet görerek yaşamasına o kadar güzel bağlamış ki yazar, insan gerçekten Ziya Bey'in haline acır oluyor. İnsanların iç dünyalarını bilemediğimiz gibi davranışlarının sebeplerini de bilemeyiz. Aynı bu hikayede olduğu gibi ailesiz büyümüş veya eziyet görmüş olabilir karşımızdaki insan. Bu yüzden ders vermek amacıyla bile olsa insanların gururuyla oynanmamalı.Sonucu tahmin edilemeyecek davranışlarda bulunulmamalı

Benim bu kitaba olan puanım 8/10 'dur.
Sabırla okuduğunuz için teşekkürler.

12 Ağustos 2018 Pazar

Piramit

İngiltere'de geçen ve sınıf farklılıklarını anlatan bir William Goldling romanı. Roman küçük bir toplulukta minik bir yerleşkede geçiyor. Aslında romanda harika şekilde tasarlanmış akıl dolu kurgular yok. Basit bir dille kahramanın çocukluktan erginliğe geçişini trajikomik olaylarla anlatıyor. Bu anlatım şeklini Sineklerin Tanrısını okuduysanız daha ilk anlarda fark etmişsinizdir. Kendine has basitlikle sınıfsal farklılıkların insanlar üzerindeki baskıyı, mahcubiyeti ve verdiği ezikliği komik olaylarla anlatması da ayrı bir tezatlık içerir bana göre. Kahramanımız Oliver orta sınıf bir aileden gelmekte ve Oxford Üniversitesini kazanıp sınıf yükselmek için ilk adımı atmıştır. Ailesinin dar ufkundan ve sınıfsal ayrımdaki yerinden pek memnun olmayan Oliver tavır ve giyim kuşamıyla piramitin üst basamaklarına tırmanmak ister. Yaşadığı yerleşkenin sınıfsal ayrım sebebiyle birbirine dokunmayan hayatlarından her daim nefret etmiş ''Piramit'' benzeri bu sınıfsal yapıyı bir türlü mantıklı bulamamıştır. Evet kitabın ismi bu yüzden Piramit. Basamaklardan oluşan ve gittikçe daralan bir yapıdır sınıfsal yapılanma. Her ne kadar kitabın amacı sosyal statüye dikkat çekmek olsa da bana göre bu sınıf farklılıklar çok belirgin bir şekilde işlenmemiş.

Edebiyat ödülü kazanmış kitabımız gencin hayatından 3 bölümü 3 hikaye ile sunuyor. İlkinde ergenlik döneminde bir kızla yaşadığı olaylar ve o kıza tam anlamıyla tecavüz ediyor ancak William Goldling bunu o kadar farklı işliyor ki genci suçlu göremiyoruz. İkinci dönemde Oxford'da okumak için şehirden ayrılıyor ve tiyatro temalı bir hikaye yazılmış. Üçüncü bölüm ise yaşlılık zamanına denk geliyor ve özlediği kasabasını ziyarete gelip eskileri hatırlıyor.

Benim kitaba puanım 6/10'dur.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.

11 Ağustos 2018 Cumartesi

Denemeler

Denemeler. Zerre ilgisi olan herkes bu kitabın ismini duymuş ve yazarının Montaigne olduğunu bilir hale gelmiştir. Peki ne kadarınız okudu bu kitabı? Benim kitabı öğrenmem ve okumam arasında neredeyse bir yıl var. Bu tembelliğimin sebebi nedir bilmem ama en nihayetinde kitabı okumuş bulundum. Özgün ismiyle ''Les Essais'' 100 e yakın denemeden oluşuyor ve inanın bana bir tanesinde bile sıkılmadım. Onlarca farklı konusuyla binlerce farklı yoruma açık olan denemelerin ortak paydası varsa o da yazarımızın kütüphane duvarında asılı olan Sextus Empiricus a ait olan şu sözdür: “Her akılcı görüşe eşdeğer bir akılcı görüşle karşı çıkılabilir''


Denemeler genellikle Montaigne'nin kişisel görüşleri üzerinde başlıyor ancak sonradan toplumları ilgilendiren temel konulara çekiliyor. Aslında yazar yalnızca kendisinden bahsetmek istediğini söylerken bizleri daha genel anlamda. “insanı” anlamaya davet ediyor. Kaleme aldığı makalelere ''essay'' yani teşebbüs etme adını vermiştir. Konuları işleyişindeki başarı sayesinde böyle bir türün doğmasını sağlamıştır.İnsana doğasını korumasını, erdemli davranışlar sergilemesini, özgürlüğünü ve özgünlüğü korumasını her denemesinde tavsiye ediyor. Ve bunu yaparken genelli antik yunan tarihinden olmak üzere bütün dünya tarihinden topladığı örnekleri öyle güzel kullanıyor ki anlatmak istediği şey tam olarak okuyucu zihninde canlanıyor. Düşüncelerini aktarmak da yazarlar için başarı ölçütüdür bence. 
Bireyi toplumun üzerine taşıyan Montaigne insanlara öz kabuğunda kalmayı, olayları dışarıdan sakince seyretmeyi, kendi refahımızı ilk önceliğimiz yapmayı, ancak bunları yaparken de hile hurdaya başvurmadan insanlarla iyi ilişkiler benimseyerek erdemli davranmamızı bize öğütler.

Bu kitaba olan puanım 8/10'dur.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.

3 Ağustos 2018 Cuma

Yabancı

Topluma ayak uydurmak için yaşadığımız dünyada bunu yaparken kendimizden ne kadar uzaklaştığımızı ve kendimize ne kadar yabancılaştığımızı anlatan bu kitap; sade anlatımı, okuru kahramanla özdeşleştirmekte zorlanmayan diliyle tek nefeste okunacak kitaplar listesine girmeyi başarır sanırım. Albert Camus bireyin kendisi ve toplum arasındaki çatışmayı Mersault adlı bir karakterin annesinin ölmesi ve sonrasında gelişen olaylarla anlatır. Hikayede annesi ölen kahramanımız cenazesinde hiçbir şey hissetmez ve iki gün sonra kendisine bir sevgili bulur. Belalı biri olan ve toplum tarafından da sevilmeyen komşusu Raymond'la sıkı bir dostluk kurar. Raymond,  sevgilisi ve Raymond'un arkadaşlarıyla zaman geçirmek için gittiği sahilde Raymond'un belalıları vardır ve Mersault bunlardan birini öldürür. Bundan sonra tutukluluk süreci başlar. Mahkeme tarafından yargılanırken aynı zamanda kendisi tarafından da yargılanmaktadır. Kitabın ana teması insanın etrafındaki her şeyden yabancılaşması iken; alışkanlıklar da kitabın değindiği noktalar arasına girmektedir. Zira karakterimiz annesini huzur evine bıraktığında; eski alışkanlıklarından dolayı ağladığını ama sonradan oraya da alıştığını ve bundan sonra ziyarete gittiğinde ağladığından bahsediyor. Aynı zamanda kendisi de tutukluluk sürecinin başlarında zorlansa da sonrasında alıştığını ve sıkıntılı olmadığını, dışarıda geçirilen bir günün hapiste insanın zihnini 1000 yıl meşgul edeceğini söylüyor. Aslında işlediği cinayetten dolayı değil de düşüncelerinden dolayı yargılanan Mersault savcı tarafından suçlu bulunur ve idam cezasına çarptırılır daha sonra af dilekçesi yollayarak son kez şansını dener. Tutuklu bulunduğu yerde idamını ya da affını beklerken içeriye giren papazla yaptığı tartışmada papaz kendi vicdanını temsil etmektedir ve de eleştirel ve yargılayıcıdır. Sonunda ise idam gününün sabahı kahramanımızın hissettikleri anlatılmıştır. Anlatımı, akıcılığı, imgeselliği ve eleştirel diliyle benim için bir başyapıt olan bu kitaba puanım 9/10'dur. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.

10 Temmuz 2018 Salı

Fahrenheit 451

Teknoloji çağının getirisi olan teknoloji bağımlılığını çok sert bir şekilde eleştiren bu kitapta insanların nasıl körleştirildiğinden, sağırlaştırıldığından bahsediliyor. Bu distopyada itfaiyeciler artık yangınları söndürmek değil de kitapları yakmak görevini üstleniyorlar. Baş kahramanımız Bay Montag da görevini sorgulamadan yerine getiren itfaiyecilerden biri. Ancak bir gün küçük bir kızla tanışıp ufku genişleyen Montag yaptığı işi, etrafında olup bitenleri, hayatını sorgulamaya başlıyor. Aslında ne kadar yanlış yaşadıklarını farkeden Bay Montag bunu değiştirmek için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor ve kurallara karşı çıkıp yakması gereken bazı kitapları saklıyor ve evine götürüyor. Yanlış olduğunu farkettiği sistemin bir parçası olan karısı, arkadaşlarıyla dev ekran televizyonlara bakarken Bay Montagla bir tartışmaya giriyorlar ve Bay Montag öfkelenip sakladığı kitaplardan bazı kesitler okuyor. Bulundukları evde kitap olduğunu öğrenen kadınlar korkuyla evi terk ediyorlar ve Bay Montagın karısı, Bay Montag’ı ihbar ediyor. Bay Montag bir şekilde kaçarak bir kanun kaçağı oluyor ve ormanda kendisi gibi olan ve saklanan insanların arasına karışıyor ve insanların kitaplara ihtiyaç duyduklarını farkedecekleri günü bekliyor. Teknolojik aletlerin kitapların pabucunu dama atması ve bunun toplumumuzun yaşamını bilinçsizleştirmesi kitabın eleştirdiği konular arasında yer almaktadır. Fahrenheit 451 de kağıdın yanma sıcaklığıdır. Ayrıca benim henüz izlemeye fırsat bulamadığım ve baş rolünde Michael Jordan’ın yer aldığı filmi de çekilmiştir. Benim bu kitaba puanım 7/10’dur. Yazı mobilden yazıldığı için kusurları hataları olabilir mazur görünüz. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.

Abone Ol

Enter your email address:

Delivered by FeedBurner